Abi sen bilirsin,
Şu derinden gelen keman sesi,
Hicaz mı, hüzzam makamı mı?
Şu dört tane tel cağıza yüklenen keder,
Namesine boğduğum mey,
Ciğerime zehir sigara,
Anlatamamak derdin çilesini,
Revamı canım abim,
Söyle Allah için sen bilirsin.
Gece bilmem kaçı kovalıyor sesiz bi şehirde.
Sokaktan geçen sarhoşun narası,
Aradığı cevabı bulamamış olaca ki,
O da yavaş yavaş uzaklaşıyor.
Hani diyorum bende bulsam kafayı.
Hemde zil zurna detirtecek şekilde.
Bende atsam kendimi sokağa,
Bağır çağır döksem içimi.
Sonra,
Kaldırıp şişeyi vursam duvara.
Ertesi sabah kuş misali uçarak uyanırmıyım.
Söyle abim ne olur,
Sen bilirsin.
Yolları severdim güya.
Sürgün oldu olalı gönlüm,
Ne tadı kaldı o güzelim buğday tarlalarının,
Nede kokusu havada badem çiçeklerinin.
Ayın ışığıyla sevişirken bıraktığım dalgalar,
Sana emanet ettiğim günki tadındamıdır hala o sahil.
Peki üzerime gelen şu koca binalarla,
Alıpta önüme deli yüreğimi,
Girsem bir amansız kavgaya,
Galip gelirde yenermiyim.
Açılan onca yaramı umursamadan,
Mutluluğun gülümsemesi
Uğrarmı dudaklarıma.
Söyle abi sen bilirsin.
Anlaşılmamanın çözümü,
Hangi kitapta yazar?
Hangi kapıda bekler bu elem in medeti?
Devasını arayıpta bulmuş dostun varmı?
Yada bildiğin bi kent varmı,
Anlaşılıpta, anlaşılmamazdan gelmenin olmadığı?
Bak kemandan ağır inliyor şu ufak gönlüm.
Peki bunun ki hangi makam dan çalar?
Susma canım abim lütfen.
Söyle sen bilirsin.
Ama yinede sende susuyorsan,
Sen bilirsin!!!
Kaan
( İzzet abime ithafen )
|